Dünyaya Akıl ve Sevgi Lazım
Geçtiğimiz hafta bildiğiniz gibi insan hakları haftasıydı. Sosyal mecralarda insan hakları ve adalet ile ilgili çok sayıda görsel, özlü söz ve insan hakları beyannamesi paylaşıldı.
Bende bu özel hafta vesilesi ile, yaşanmış çok acıklı bir hayat hikayesi üzerinden dünyada insanlar arasında yapılan ayrımın ve haksızlığın hangi boyutlarda yaşandığını beraber görelim ve üzerine düşünelim istedim.
Hikaye 23 Mart 1944 yılında ABD’nin Güney Carolina Eyaletindeki 11 yaşındaki Betty ve 7 yaşındaki Marry isimli kızların birden bire kaybolmasıyla başladı. Yapılan aramalar sonucunda iki kızın cesedi içi su dolu bir kuyuda bulundu. Kızların başlarına sert bir cisim ile vurularak öldürüldükleri ve kuyuya atıldıkları ortaya çıktı. Bu ölümlerin üzerine dedektifler suçlunun kim olduğunu araştırmaya başlamış, kızlarla konuşan son kişinin 14 yaşındaki George Stinney isimli siyahi bir çocuk olduğu tespit edilmişti. Dedektifler küçük çocuğu evinin kümesinde bulup, tutuklamıştı. Küçük George’un kız kardeşinin, cinayetin yaşandığı saatlerde, George’un kendisi ile birlikte bahçede olduğuna dair ifade vermesine rağmen, ifade dikkate alınmamıştı. Küçük George 81 gün tek başına bir hücrede kalmıştı ve yanında sadece incil vardı. Küçük çocuğun kimseyi görmesine de müsaade verilmemişti. George, 24 Nisan 1944 tarihinde sadece 10 dk. süren bir mahkemede yargılanmış, suçlu bulunmuş ve idamına karar verilmişti. Üstelik kendisini savunmasına bile fırsat verilmemişti.
Siyahi düşmanlığının zirvede olduğu dönemde iki küçük beyaz kızı öldüren bir zenci, orada yaşayan halkın gözünde şeytandan farksızdı.
George Stinney, tutuklanmasının üzerinden 83 gün geçtikten sonra kendi yaşına ve vücuduna uymamasına rağmen elektrikli sandalyeye oturtularak, seyircilerin ve öldürülen küçük kızların ailelerinin gözleri önünde, üstelik vücuduna 3 kez elektrik verilerek infaz edildi. İnfazın ardından küçük çocuğun ailesi de cezalandırılmış, yaşadıkları kasabadan sürgün edilmişti.
Bu hazin olaydan 60 yıl sonra George’un ailesi üzerlerine sürülmüş bu kara lekeden kurtulmak ve George’un adını temize çıkartmak için yeniden mahkemeye başvurdu. Yeniden yargılama süreci başlamış, sanık George suçlu bulunmamıştı. Yeni mahkemenin yargıçları 1944
yılında yapılan yargılamanın tam anlamıyla bir anayasal hakların çiğnenmesi olayı olduğunu itiraf etmeleri ile küçük George için beraat kararı verilmiş oldu.
Yıllar sonra hak yerini bulmuştu fakat geç gelen adalet üzüntü ve pişmanlıktan başka bir işe yaramadı.
Yaşanan bu üzücü olayın ardında hiç kimsenin yerinde olmak istemeyeceği 14 yaşındaki suçsuz bir çocuğun korkunç şekilde idam edilmesi gerçeği kaldı.
George Stinney, 1800’lü yıllardan günümüze kadar idam cezası ile cezalandırılmış en genç mahkum olmuştur.
Bu üzücü hayat hikayesi, ABD’li başarılı yazar Stephen King’in, “The Green Mile “ isimli kitabının ardından bir çoğumuzun gözyaşları içinde ve boğazı düğümlenerek izlediği “Yeşil Yol” isimli film ile dünyaya sunulmuş, bir toplumun içinde yaşanan adaletsizliğin ve caniliğin boyutları gözler önüne serilmiştir.
Sadece küçük George değil, dünyanın birçok yerinde birçok insan ten rengi, dili, dini vb. özellikleri bahane edilerek ayrıma ve haksızlığa uğramıştır. 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki; “insanların tümü ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi görüş ve başka bir ayrım gözetmeksizin tüm insani haklardan faydalanmalıdır.” maddesi ile tüm insanlığa eşit hukuksal ve etik değerler sağlanmış olsa da ne yazık ki bizler zihnimizde bazı yanlış kuralları yıkamadığımız için günümüzde dahi adaletsizlikler ve insani ayrım devam etmektedir.
Bu arada geçen hafta oynanan Paris Saint Germain - Başakşehir maçında 4.hakemin, yardımcı antrenör P. Webo’ya karşı ırkçılık içeren ifadelerde bulunması çok konuşuldu ve insani ayrım konusu tekrardan gündeme geldi. Hepimiz yine sosyal mecralardan bu haksızlığa karşı sesimizi yükseltip tepkimizi ortaya koyduk.
Bizler milletçe siyahi bireylere ırkçı söylemlerde bulunma saygısızlığını bir yana bırakın bu kişileri fazlaca sempatik buluruz. Irkçılığa, ayrımcılık ve adaletsizliğe karşı olduğumuzu savunuruz hep.
Peki bizler siyahi ırkçılığın karşısında dimdik dururken birçok kişiye sözüm ona afedersiniz; “Çingene, Kürt, Ermeni, Suriyeli, Gavur, Kafir, Alevi, Sünni vb.” ifadeler kullanıp, üstten bakmamız ne kadar doğru?
Bilemiyorum.
Irkçılığın, ayrımcılığın, haksızlık ve adaletsizliğin her türlüsü sakıncalıdır, insan haklarına aykırıdır.
Bu haksızlığın ve ayrımcılığın tümüne karşı olmalıyız.
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler. Bütün canlar eşittir ve değerlidir.
Unutmayalım ki; dünyayı akıl ve sevgi kurtaracak.
Hatırlayalım istedim.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.