Doğru Yapılanma ve Uygulamalar
1-CUMHURİYETİN TEMELLERİ
Yemekhaneye yürüdüm.
Masamı gösterdiler, oturdum.
Masa başkanı yemeği dağıttı.
Önüme de bir de o "sarı" toptan koydular.
Yemeği yedim, ancak gözüm masadaki arkadaşlardaydı.
O "sarı"yı nasıl yiyeceklerdi?
Soyulan şeye, kabuklara ilgiyle bakıyordum. Dayanamayıp sordum:
- Bunun adı ne?
Arkadaşların kimisi gülüştü:
-Hiç mi yemedin, Portakal?
-Bunun adı portakal, dediler."
Şimdi o portakalın hikayesini hep beraber okuyalım
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu elinde portakal tutuyor.
“Ne var bunda, sıradan bir hadise işte” diyenler iyi okusun…
Bu portakallar 1930’lu yıllarda İtalya’dan getirildi ve Mersin Antalya ve Ege’nin bazı bölgelerinde aşılandı…
Buraya kadar hala sorun yok
Okumaya devam edin…
Ardından ne mi gelecek;
İskenderun Demir Çelik fabrikası, Nazilli Basma fabrikası, Kayseri Sümerbank tekstil fabrikası, Şişecam fabrikası, Aliağa rafinerisi
Ve daha birçok fabrika RUSLAR tarafından yapıldı!
Ve parası portakal ile ödendi…
Türk sanayisinin omurgasını oluşturan bu hayati tesisler sayesinde hem on binlerce insanımız iş buldu, hem de Türkiye milyarlarca dolarlık ithalattan kurtuldu.
Dışarıya bağımlılığı azaltıldı...
Atam sayesinde...
Ve, bunların karşılığında bir lira bile ödemedik.
Hepsinin parası, sebzeyle meyveyle narenciyeyle ödendi…
Tıpkı aynı yıllarda çay bitkisinin Rize’ye getirtilip ekildiği gibi…
Tıpkı 1927’de çıkartılan yasa ile; “Fındık fidesinin” ihracatının yasaklanıp, Ordu ve Giresun’un fındık yetiştiren il olarak kabul edilmesi ve devamında fındık kongresinin toplanması gibi…
Yani demem o ki;
O portakal çok önemli...
O çayı da, fındığı da unutmamak gerekir.
2- JAPON İMPARATORU NİNTOKU
Japonya'da 4. yüzyılın sonlarına doğru tahta oturan İmparator Nintoku, yüksek bir kuleye çıkar ve ülkesine bakar. Gökyüzüne doğru yükselen tek duman dahi
göremeyince, halkının yoksul düştüğüne ve bu yüzden hiç kimsenin evinde pirinç dahi pişiremediğini anlar. Hemen bir ferman çıkaran Nintoku, halkının üç yıl boyunca sadece kendileri için çalışmasını emreder. Sarayda çalışanları bile evlerine gönderir...
Sadece kendileri için çalışan halk, üç yılın sonunda bolluğa kavuşur.
Nintoku kuleye çıkar, ülkenin her yerinde ocakların tütmekte olduğunu yükselen dumanlardan anlar. Yanındaki eşine sevinç içinde "artık zenginiz" der...
İmparatoriçe ise üç yıl boyunca bakımsızlıktan dolayı her yeri eskiyen, çatısı akan, çiçekleri solmuş sarayı göstererek, sen bu halimize zenginlik mi diyorsun" der...
Nintoku'nun yanıtı, yüzyıllardır Japonlar'ın aklından çıkmaz; "Halkın fakirliği, bizim fakirliğimizdir, zenginliği de bizim zenginliğimizdir der.
Yanmayan ocakları, tütmeyen dumanları fark eden, ihtiyaç olanı bilen, bildiğini uygulayabilen ve ızdırabını duyarak, çözüm bulacak yöneticilerimizin olması dualarıyla.
EĞER
Sıcaklar sizi rahatsız ediyorsa;
Bir AĞAÇ dikin ...
Yağmurlar sizi korkutuyorsa;
Bir AĞAÇ dikin ...
Meyve seviyorsanız;
Bir AĞAÇ dikin ...
Kuşları seviyorsanız;
Bir AĞAÇ dikin...
Çocuklarınızın geleceği için;
Bir AĞAÇ dikin...
Rahat nefes almak için;
Bir AĞAÇ dikin...
Yaşanabilir bir dünya için;
Bir AĞAÇ dikin...
Bu gün kıyamet kopacağını bilseniz de;
Yine de;
Bir AĞAÇ dikin...
NÜFUS ARTIŞI HAKKINDA
Dünya nüfusunun üstel büyümesi: Dünya nüfusunun ikiye katlanarak bir milyardan ikiye milyara çıkması 127 yıl aldı. Buna karşın, 1927’den 1974’e kadar iki milyardan dörde iki katına çıkması yalnızca 47 yıl sürdü. 1960’tan bu yana dünya nüfusu her 13 yılda yaklaşık bir milyar arttı. Bütün sorunlar hızlı nüfus artışından kaynaklı kaynakların paylaşılamaması ile ilgili.
ARKADAŞ TERİMİNİN TÜREYİŞİ
Eski Türkler savaşta arkadan gelen herhangi bir saldırıya karşı önlem olarak arkalarına bağladıkları bir arka-taş kullanırmış.
Daha sonraları sırtlarına yasladıkları bu taşın ismi Arka-taş ve Arka-daş olmuş. İnsanı arkadan vurmayan güvenilir kişilere Arkadaş denmesi ondandır..
ZAMANELER ÜZERİNE
Şükür cehalet bitti!
Kimse okumuyor, herkes yazıyor.
Kimse öğrenmiyor, herkes biliyor.
Kimse susmuyor, herkes konuşuyor.
Kimse çekilmiyor, herkes ortada.
Kimse kederlenmiyor, herkes şenlik.
Tevazu bitti. İncelik bitti. Hatır bitti. Gönül bitti. Şarkı bitti. Vefadan eser yok. Umut hak getire.
OKYANUSUN DİBİNDEKİ MUCİZE/ İNCİNİN HİKAYESİ
Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su üzerinden akıp geçsin diye, kabuğunu açar. Su içinden geçerken, solungaçları yiyecek toplayıp midesine gönderir. Bu arada sudaki kum, istiridyenin içine kaçar, iç derisi ile kabuğu arasına yerleşir ve onun canını yakmaya başlar. İstiridye kumdan kurtulmak için bir salgı salgılamaya başlar. Bu salgı kum tanesinin üzerini kaplar. Zaman içinde kum ve kumun üstündeki salgı; o kıymetli ''inci''yi oluşturur.
Sonsöz,
Bugün kocaman evren için siz de minicik bir farkındalık yapın.
Bir çiçeğe su verin mesela veya bir kediye süt,
Bir kuşa yem verin, bir yetimin başını okşayın, karnını doyurun, sahipsiz bir insanı ziyaret edin.
29 Ekim 2020 Cumhuriyet bayramımız, kendisini her ne sebeple bu topraklara bağlı hisseden, Cumhuriyeti ve onu kuranlara sevgi, saygı besleyen herkese kutlu olsun.
Seven, sevilen, değer verilen ve vicdanını yüreğinde hisseden herkesin geleceği güzel olsun... Sağlıklı, huzurlu yaşamlarda Ülkü ile kalın.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.