Nagehan Taykurt

Nagehan Taykurt

Yazarın Tüm Yazıları >

Bundan yaklaşık 3 ay kadar önceydi

A+A-

Şuan oturduğumuz eve taşınırken kitaplarımı tek tek kolilemiştim. Hiçbiri zarar görmesin diye özenle sarıp kaldırdım. Benim için hepsi çok kıymetli çünkü. Kolilerden bazılarını açamadan dolabın içerisine kaldırmıştım.

 

O akşam bir araştırma üzerine çalışırken ihtiyacım olan kitabı bulmak için koliyi açtım. Kitapların arasında rengarenk sayfaları olan eski defterlerimden birisini fark ettim, elime aldım. Kapağını açtım ve sayfaları arasında gezinmeye başladım.

İlköğretimden, lise dönemine kadar her sınıfın son haftası arkadaşlarımıza, mezun olduktan sonra birbirimize anı olması için birkaç sayfa ayırdığımız not defterleri doldururduk. İşte o rengarenk sayfaları olan defter de benim için lise dönemimdeki arkadaşlarımın özenle doldurduğu hatıra defteriydi.

 

Bütün arkadaşlarımın yazdıklarını tek tek okudum.

Hem okudum hem de o eski günler ve yaşadıklarımızı yeniden yaşıyormuşum gibi duygulandım. Ne kadar güzel günlerdi.

Derslerde yaşadığımız komik olaylar, hocalarımız ile yaşadıklarımız, sınav heyecanlarımız, sınıflardaki neşemiz, zaman zaman yaşanan olumsuzluklar…

 

Her anı ne kadar da özel ve güzeldi. Arkadaşlarımın benim için yazdıkları özenli ve güzelliklerle dolu cümleler, bana ne kadar değer verdiklerini, ne kadar sevildiğimi hatırlamama vesile oldu. Defteri kapatıp kaldırırken yarın hepsini tek tek arayıp nasıllar diye hal hatırlarını sormaya niyet etmiştim. Onları o kadar özlemiştim ki yüz yüze görüşemesek bile seslerini duyup, iyi olduklarını bilmek bile iyi gelecekti bana.

 

Kalkıp elimi, yüzümü yıkadım. Bir fincan kahve yapıp odama geri geldim ve çalışmaya devam etmek üzere masaya oturdum. Gözüm telefonuma gelen mesaja takıldı. Mesaj defterde de yeri olan liseden arkadaşım Emine den gelmişti, şaşırdım. Hani kalp kalbe karşıdır derler ya…

Ben yarın onları arayayım derken içlerinden biri bana yazmıştı çok sevindim tabi. Heyecanla mesajı açmam ile deyim yerindeyse şok geçirmem bir oldu. Arkadaşım bana yazdığı mesajda aynı sırayı paylaştığım en yakın arkadaşlarımdan olan Gözde’nin küçük oğluna 4.evre (son evre) kanser teşhisi konduğunun haberini veriyordu. Şaşkınlık ve korku içerisinde hemen Emine’yi aradım, haberin doğru olduğunu ve şuan İstanbul da olduklarını öğrenince İstanbul da yaşayan bir diğer liseden ortak arkadaşımız olan Seher’i aradım. O işin detaylarını anlatınca yaşadığım üzüntüye, kızgınlıkta eklendi.

Gerçekten de küçük Poyraz kanserin son evresindeydi. Hemen kemoterapiye başlayacakmış. Seher, Gözde ile görüşmüş. Haklı olarak çok kötüymüş arkadaşımızın durumu.

Yıkılmış…

 

Biz bile Seher ile konuşurken gözyaşlarımızı tutamıyor, üzüntüden ne yapacağımızı bilemez durumdayken Gözde’yi düşünemiyordum bile.

Saat geç olduğu için onu rahatsız etmek istemedim ama o gece de hiç uyuyamadım. Sabaha kadar ellerimi açıp göz yaşları içerisinde dualar ettim Allah’ıma hem arkadaşım için hem küçük yavrusu için.

Ertesi sabah telefon ettim Gözde’ye nasıl konuşacağım ne diyeceğim hiç bilmiyordum.

 

Telefonu açtı. Sesi o kadar bitkin ve kötü geliyordu ki.

“ Arkadaşım geçmiş olsun, nasılsın “ diye sormamla, ağlayarak “çok kötüyüm arkadaşım. Poyraz’ım 4.evre böbrek üstü kanseri. Durumu ağır, hemen tedaviye başlıyoruz. Yanıbaşımda, gözümün önünde bu hale gelmiş benim yavrum “ dediğinde zaten karşılıklı ağlamaya başlamıştık. O saniyeden sonra tüm sözcükler anlamını yitirmişti.

Aylarca hem devlet hastanesine hem de özel hastanelere çocuğunu götürüp, hastalığın ne olduğunu öğrenmeye çalışmıştı Gözde. Çocuğun çektiği sıkıntılara bir çözüm bulunamayınca bir de İstanbul da önerilen bir doktora görünmek istemişler. Oradaki doktorun çektirdiği tüm vücut için çekilen MR da çıkmış kanser olduğu. Şok olmuşlar tabi. Aynı araştırma, tahlil ve MR’ları Denizli de de yaptırdığını hiçbir doktorun böyle bir sonucu göremediğini ve o süre zarfında da kanserin, küçük Poyraz’ın tüm vücuduna yayıldığını öğrenmişlerdi. İhmal miydi yoksa gözden mi kaçtı, ne oldu hiç kimsenin bir fikri yok. Şuan ki doktorları bile bu durum bu hale gelene kadar nasıl oluyor da bir tane doktor fark edemiyor diye şaşırdıklarını söylemişler.

Gerçekten de akıl almaz bir durum..

 

4 Şubat Dünya Kanser Günü

 

Poyraz şuan hastanede, 3.doz Kemoterapisini alıyor.

Geçtiğimiz günlerde annesi ve babası, “ 5 yaşına giren çocukların saçları dökülüyor oğlum, bunu kutlayalım” diyerek minik bir pasta ile kutlama yapmışlar.

Evet miniğimizin saçları döküldü, halsizliği var ama bu günler geçecek. Poyraz’ın tedavisi bitecek, iyileşip arkadaşları ile yine koşup oyunlar oynamaya devam edecek. Okuluna gidecek, çok güzel mutlu yarınları olacak. Bizle de onun mutluluk ve sağlıkla yaşadığı yeni yaşlarını kutlayacağız sevinçle.

Şimdilik elimizden gelen yüce rabbimizden şifa dileyip, dua etmek. Sizlerden de ricam bu mübarek Cuma gününde, Dünya Kanser Günü’nde içinizden gelirse minik Poyraz’ımız ve kendisi gibi şifa bekleyen tüm çocuklarımız için dua etmeniz.

 

Vücudumuzda meydana gelen farklılıkları lütfen görmezden gelmeyelim. İhmal etmeden doktora görünelim ve hatta çözüm olmadığını düşünürsek bir başka doktora daha görünmeyi ihmal etmeyelim.

“ Erken tanı hayat kurtarır. ” sözü her zaman kulağımızda olsun.

 

Şuan da hastanelerde yada evinde başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklarla mücadele eden herkes için Allah’tan şifa dilerken, sağlığımız için de rabbimize şükretmemiz gerektiğini hatırlatmak istiyorum.

 

Dünya Kanser Günü tüm kanser hastalarına umut ve sağlık günü olsun.

 

Dünyayı akıl ve sevginin kurtaracağını unutmadığımız; bilime, akıla ve sevgiye sarılmayı ihmal etmediğimiz günlerimiz olsun sevgili dostlar…

Bu yazı toplam 623 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.