Bir İsyanın Anatomisi
Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim üyesi Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı Profesörü değerli hocam Ufuk Gülsoy’un çok sevdiğim bir sözü vardır. “Tarih dilsizdir kendi halinde, onu tarihçi dile getirir. Mütercim doğru olmalıdır ki, tarih doğru öğrenilsin. Tarihin kendisi yalan söylemez, sadece yalanlara malzeme olur!” der Ufuk hocam. Bugünkü konumuz da yalanlara malzeme olan bir konudur.
Siyasete malzeme olmuş, tarihi gerçeklerden uzak yorumların yapıldığı Dersim İsyanı hakkında etnik-dini-mezhebi bakışı olmadan bir şeyler yazan çok azdır. Bu açıdan bugün bu köşede tavsiye edeceğim kitap çok geniş bir literatür taraması yapılarak yazılmış bir eserdir. Tarihçi-Yazar Dr. Aytekin Ersal, Cumhuriyet Tarihi Bilim Dalı içerisindeki bu konuyu bir bilim adamı kimliğiyle ele almıştır.
“Türk Ocakları ve Siyaset (1960’tan Günümüze)” ve “Türkiye’de Ulus Devlet ve Ziya Gökalp, Mümtaz Turhan, Erol Güngör” kitaplarının yazarı tarihçi Dr. Aytekin Ersal, Tarihçi Kitabevi’nden 2015 yılında çıkan “Şeyh Sait’ten Dersim’e Cumhuriyet’in Şark Meselesi” isimli çalışmasında genç Cumhuriyet’in karşılaşmış olduğu şark meselesini akademik açıdan incelemiştir. Dersim olayları hakkında derli toplu bilgiler verdiği için benim açımdan bir başucu kitabıdır diyebilirim.
Osmanlı Devleti’nin bürokratik mirasını devralan Cumhuriyet kadroları Dersim bölgesinde tahammülü zor, güçlü aşiret yapısı olan bir toplumsal yapıyla karşılaşmışlardı. Bu da ulus-devletin özlemini duyduğu seküler değerlerle ve merkezi devlet anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Nitekim hiçbir modern devlet, devlet içinde hukukunu tesis edemediği bir bölgeye müsamaha göstermez/gösteremez. 4 Ocak 1936 tarihinde yürürlüğe giren Tunceli Vilayetinin Kuruluş Kanunu, artık Dersim’in tarihe karışacağının, Tunceli’deki tüm silahların toplanacağının göstergesi olacaktır.
1937-1938 senelerinde yaşanan isyan hadiseleri bastırılmış, bölge silahtan arındırılmıştır. Nüfus nakilleri uygulamaya konulmuş ve yazarın da belirttiği gibi Cumhuriyet, modernleşmesinin verdiği imkânlar ölçüsünde bölgeye girmiştir.
Dr. Aytekin Ersal, Dersim’de katliam yapıldığı, yaşananların soykırım olduğu tezlerine karşı çıkarak siyasal iradenin Dersim’i ötekileştirmediğini, etnik-dini-mezhebi nitelemelerle Dersim’i yok edilmesi gereken bir yapı olarak görmediğini belirtmiştir. Kanıt olarak da operasyonlarda görev almış askeri bürokratların meseleyi Alevilik, Kürtlük, Türklük olarak değil de kanun hâkimiyetinin temini olduğunu söylediklerini belirtmiştir.
Yazar “hiçbir isyan yokken devlet on binlerce Kürt’ü katletti” söylemine karşı çıkarak İçişleri Bakanının “14.593 adet son model silah ele geçirilmiştir” ifadesi, nelerin olup olmadığını gözler önüne sermektedir. ‘Dersim İsyanı’ çok ayrıntılı konu olmasına rağmen kitapta belgeli, kaynakçalı bir biçimde, 3. bölümde en ince ayrıntısına varıncaya kadar ele alınmıştır.
Ben de bu isyanın o yıllarda devlet gündemini çokça meşgul eden “Hatay Meselesi”nden bağımsız değerlendirilemeyeceği kanaatindeyim. Hatay sorununun hız kazandığı yıllarda Fransızlar, ajanları aracılığıyla Dersim’de dini lider ve aşiretler üzerinde etkisi olması sebebiyle Seyit Rıza ile ilişki kurmuşlar ve onu isyana teşvik ederek Türk Devleti’nin Hatay üzerine odaklanmasını dağıtmak ve güç kullanmasını engellemek istemiştir. Bu yüzden her zaman tarihi bütüncül ve mukayeseli değerlendirmek gerekir. Rahmetli tarihçi Ahmet Efe’nin yazdıkları bu konuda da önemli ipuçları vermektedir. (Arslan BULUT, “Fransa ajanları Dersim ile nasıl irtibat kurdu?”, Yeniçağ Gazetesi, 25 Kasım 2009.)
Son olarak eser, lokal olarak ‘Kürtçülüğün Tarihi’ ve ‘Cumhuriyet’in Şark Meselesi’ konuları üzerine merakı olanlara, araştırma yapacaklara geniş bir bibliyografya ihtiva etmektedir.
.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.