Celalettin MARZ

Celalettin MARZ

Yazarın Tüm Yazıları >

Atatürk'ü Yok Saymayın Taklit Edin

A+A-

EKONOMİDE ATATÜRK

O, bir kez bile “Bize dolarla saldırıyorlar.” demedi. Döneminin din adamları, ekonomi karşısında bir kez bile “Sınanıyoruz.” demedi. Milletine bahane değil, çare sundu.

Şu gördüğünüz “adam”, cumhurbaşkanı seçildikten 6 yıl sonra dünya çapında tarihin gördüğü en büyük ekonomik kriz yaşandı. Yani “Büyük Buhran”.

Kriz Amerika ve Avrupa’da başladı. Milyonlarca insan işsiz ve evsiz kaldı. Almanlar bile ısınmak için karşılıksız bastıkları paraları yakmak zorunda kalmıştı.

Sanayi ülkeleri, tarım ülkelerine muhtaç oldu.

Atatürk ne mi yaptı? 682 no.lu kanunla vatanın, bir zamanlar padişahların kişisel malı olan tüm ekilebilir arazilerini, öküzüyle beraber çiftçiye bedava dağıttı. Osmanlı döneminde ekenden ekmeyenden, evlenenden bekar kalandan, hayvanını kaybedenden bile vergi alınırdı. Atatürk tüm bu lüzumsuz vergileri kaldırdı. Üretimden vergi aldı. Ekildi, biçildi. Verimli üretim için çağdaş tarım okulları açtı. Okuma bilmeyeni millet mektebine çağırdı. Bir an evvel okuma öğrenilsin diye yeni alfabe getirdi.

Sonunda Avrupa’ya döndü ve “Malımı alanın, malını alırım.” dedi. (Kliring Sistemi) Sanayi ülkelerine yüksek fiyattan tarım ürünü sattı. Kazandığı her kuruş parayla da bir başka fabrika açtı. Bir yandan da sanayiye yatırım yaptı.

“Atatürk hiç borç almadı.” derler. Gerçek değil bu bilgi. Doğrusu, Atatürk’e kimse borç vermek istememiştir. Nitekim bulduğu parayla fabrika açıyordu. Mesela Rusya’dan alınan borç ile Karabük Demir Çelik Fabrikasını açmıştır.

Bu adamın ülkesi, tarihin gördüğü en sert küresel buhrandan yara almadan çıktı! Hem de iktisatçısı yokken! Okuma bilmeyen çiftçisiyle yaptı bunu. Bu başarıyı incelemek için İngiltere’den maliyeciler gelmiştir.

Çobandan pilot, kağnıdan uçak çıkaran adamdır “Atatürk”.

Döviz, ne kadar nadirse o kadar kıymetlenir. Ne kadar bollaşırsa o kadar değeri düşer.

Kimse borç verdiği kişinin iflasını istemez. Dolarla saldırıyorlarsa, yabancıdan niye tarım ürünü alıyoruz? Niye altın madenini onlara bırakıyoruz?

Dövizin çaresi üretimdir. Üretmek- dışarıya satmak-ülkeye döviz getirmek-dövizi bollaştırmak-TL karşısında değer kaybetmesini izlemek. Başka hiçbir formül yok. Kısacası iş bilenen kılıç kuşananındır.

Satarak, peşkeş çekerek, borçlanarak ekonomik darboğazdan çıkılması mümkün değildir.

DIŞ SİYASETTE ATATÜRK

MUSSOLİNİ’YE TARİHİ AYAR

1934 yılında Mussolini, iyice şımarmış, Antalya’nın İtalyanlara verilmesi gerektiğini söyleyerek tehditler savurmaya başlamıştı. Ayrıca İtalyan öğrencilerine Roma’daki Türk Elçiliği önünde gösteri yaptırtıyor; Antalya’yı istiyoruz diye avaz avaz bağırttırıyordu…

Atatürk, o günlerde bir akşam İtalyan Büyükelçisinin Ankara Palas’ta yemek yemekte olduğunu duyunca, onun yanındaki masayı kendisine hazırlamalarını emretti ve birkaç dakika

sonra oraya gitti. Büyükelçi ile selamlaşıp yerine oturdu fırsatı kaçırmada herkesin duyması için tercüman aracılığı ile yüksek sesle ona hitap etti:

– Antalya’yı istiyormuşsunuz. Antalya, bizim İtalya’daki elçimizin cebinde değil ki, çıkarıp size versin. Antalya buradadır, Anadolu’da? Niçin gelip almıyorsunuz? Ekselans Duce’ye( Mussolini’ye) bir teklifim var:

Ordusunu göndersin, dövüşelim. Kim kazanırsa Antalya onun olur.

Büyükelçi:

– Bu bir savaş ilanımı ekselans? diye sordu…

– Hayır. Ben burada herhangi bir vatandaş gibi konuşuyorum. Türkiye adına savaş ilanına sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkilidir. Ama şunu da hatırlatayım: Büyük Millet Meclisi, zamanı gelince, benim gibi basit yurttaşların duygularını da göz önüne alır.

Büyükelçi yemeğini bitirmişti. Atatürk’ü selamlayıp, tek kelime söylemeden Ankara Palas’ı terk etti.

Mussolini’nin hala aynı saçmalıklara devam ettiği görülmekte idi. Sanki, Atatürk’ün o sözlerine cevap vermek istiyormuşçasına, Rodos Adasına asker yığmaya başladı.

Birkaç ay sonra da İtalyan Büyükelçisi, Cumhurbaşkanımızla görüşmek üzere randevu istedi. Belki hükümetinin bir notasını, bir ültimatomunu O’na vermek niyetinde idi…

Atatürk, elçiyi günlük kostümü ile kabul etti.

Fakat, daha onun konuşmasına fırsat bırakmadan :

– Bana on dakika müsaade etmenizi rica ederim, diyerek yandaki odaya geçti…

On dakika sonra Atatürk, Mareşal üniformasını ve çizmelerini giymiş olarak elçinin yanına döndü ve:

-Buyurun, şimdi sizi dinliyorum, dedi…

İtalyan büyükelçisi, afallamış gözlerle O’na baktıktan sonra, kekeleye kekeleye şunları söyleyebildi:

– Ekselanslarına, Duce’nin selamlarını ve iyi dileklerini takdim etmek için rahatsız etmiştim.

Başka tek laf etmeden çıktı, gitti.

Ertesi gün Mussolini, Rodosta ki askerlerini geri çekmiş bir daha da Antalya’nın adını ağzına almamıştır… (ALINTI

Bu yazı toplam 762 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.