Aleksitiminizi Nasıl Bilirsiniz?
‘’Ne verirseniz ne kadar verirseniz benden o kadarını alırsınız’’ der zaman. Bazen evlatlarımıza, bazen öğrencilerimize hatta bazen erişkinlere dahi ‘’ Ben duvara mı konuşuyorum? ‘’ diyen biz yetişkinlere ‘’ iletişim karşılıklı alışveriştir’’ mesajını veriyor aslında.
Ağlayan çocuğun ağzına şeker, koşup zıplayan çocuğun eline cep telefonu yetmezse tablet veya oyun konsolu ve elde ettiği her başarının karşılığında eline teknolojik oyuncakların bir üst modelini vererek kendimizce çağa uyum sağlamış ebeveynler oluyoruz. Evlatlarımızı kendi elimizle etrafına duyarsız, geleceğine duyarsız, hatta en yakınlarına duyarsız kafasını kuma gömmüş deve kuşuna çeviriyoruz. Onlarla yeterince göz teması, söz teması ve de en önemlisi gönül teması kuramıyoruz. Hal böyle olunca bulduğu ilk açıktan hayatımıza sızıyor çağımızın hastalığı Aleksitimi yani duygusal sağırlık. İnsanlar arasındaki iletişimin azalması sonucunda ortaya çıkan ve birçok araştırmaya konu olmuş bir kişilik özelliği olarak tanımlanıyor. Duygularını fark edemeyen, tanımlayamayan ve söze dökmekte zorlanan kişilerin durumuna verilen bir isim Aleksitimi. Korkmayın öldürmüyor ama süründürüyor.
Varlık içinde yokluk yaşamanın tam karşılığı da diyebiliriz. Etrafımızda bir sürü insan varken yalnız, konuşulacak binlerce kelimemiz varken dilsiz, içimizde onca sevgi yığını varken paylaşmak yerine kendi içimize çekilmeyi tercih ediyoruz. İçimizdeki dünyayı çevreleyen dış dünyanın varlığını yok sayacak cehaletimizin gafleti ile.
Biz yetişkinlere; iğnenin yeterli olmayacağını bilerek, çuvaldızı kendimize batırmanın zamanıdır diyorum. Bir tercihimiz daha var elbette. Kendi bilinçsizliğimizle yarattığımız bu gidişatı, zamanı yaşayıp çağı şekillendirenler bizler değilmişiz gibi çağımızın hastalığı olarak da kabul edebiliriz. Unutmayalım ki; kimse, görmek istemeyenler kadar kör değildir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.