Her Şeyin Fazlası Zarar
Her Şeyin Fazlası Zarar
‘’Her şeyin fazlası zarar’’ deriz. Evet, her şeyin fazlası zarar gerçekten de. Yaptığımız bir yemeğin veya tatlının bir malzemesi biraz fazla olunca damağımızda yarattığı olumsuz etki gibi oluyor, hayatımıza fazladan yüklediğimiz her şey. Uykumuzu bozuyor, duygusal gidişatımızı, sağlık döngümüzü, ailemizi, çevremizi, işimizi, hatta eşimiz ve çocuğumuz ile aramızı bozuyor.
Hayatlarımız gelişime açık ve böylede olmalı. Gelişim ile yaşadığımız değişim, bizleri çoğaltmak büyütmek ve geliştirmek yerine, var olan özelliklerimizi ve hayatın güzelliklerini görmemize engel oluyorsa eğer, büyük bir sorun var demektir. Teknoloji ağı içinde yaşıyoruz. Koca Dünya küçüldü adeta. Şehirler, insanlar birbirine daha yakın artık. Hızımız arttı ve ulaşmak istediklerimiz parmak uçlarımızda. Dilimize, gözümüze, gönlümüze değmeden hayatlarımıza yüzlerce insan girip çıkıyor. Dünya’nın diğer ucu diye bir kavram bizler için kalmadı. Toplum kültürleri bir birine karıştı. Sanal dünya kültürü altında kaldı, tarih yazdıran nesilleri var eden, bizi biz yapan emek kokan kültürümüz. En yakınımızdaki ile bile konuşmayı istemez haldeyken, yakınlaşmış ve gelişmiş olduk mu gerçekten?
Gelişen çağın gereği, değişen sistemin gereği, yeniçağın gereği dedik, çocuklarımızı küçücük ekranlara haps ettik. 1993 yılında yaklaşık 1 milyon kişi internet kullanırken, günümüzde bu sayı 2 milyarı geçti. Yaşayarak edindiğimiz bilgi birikimini çocuğumuza aktarmak yerine, nesillere ulaşmak yerine, çocuklarımızı bizim dahi müdahale edemez olduğumuz bir dünya ya bıraktık. Üstelik çoğu zaman ne izlediğini, ne dinlediğini, ne anladığını dahi önemsemedik. Mühim olan çocuğumuzun yaramazlık yapmadan, bize çok ihtiyaç duymadan olabildiğince uzun vakit geçirmesiydi.
Bizim yaramazlık olarak algıladığımız, oysaki çocuğun sosyal ve akademik olarak gelişmesini sağlayan araç görevindeki oyunları yok ettik, elektronik oyunlara verdik yeri. Hızla büyüyen şehirler, aynı hızla çocukların doğal oyun alanlarının yok olmasına, çocukları dört duvar arası yaşamlara sürüklüyor. Yaklaşık 200 bin kişi üzerinde yapılan testler sonucunda, kullanıcıların % 40’ ı sürekli sosyal medyada aktif olmayı istediğini, çünkü önemli haberleri, durumları kaçırdığını hissederek tedirgin olduklarını ifade ediyorlar. Bu durum bizlere asosyal dediğimiz, kendi içine kapanan iletişime ve dış dünyaya kapalı olan insanların gerçekliğini göstermektedir. Bu durum isimlendirilerek Fomo ( telefon bağımlılığı) veya Monofobi ( gelişmeleri kaçırma korkusu) adıyla kimlik kazanmıştır. Her şeyi kolay elde etmek isteyen, özgürlüğüne tutkulu olan, hayatın zorluklarını çekmemiş, erkek çocukların ağırlıklı olduğu, sanal âlemi zevk aracı olarak kullanan Z KUŞAĞI adını verdiğimiz, yeni neslin, pençesinde olduğu hastalıklardır bunlar. Nedenlerine gelince;
*Zaman sınırı yok
*Günün her anı ulaşım imkânı var
*Kendini gerçek kimliği dışında tanıtmak mümkün
*Kabul görme kaygısı taşımadan, fikirlerini ifade edebilme özgürlüğü
*Coğrafi mekân sınırı tanımaksızın Dünyanın her yerinden kişilerle etkileşime girebilme
*Diğer insanlarla iletişime geçmek için minimum zaman ve para harcama
*Eğlence ve oyunlara çok ekonomik yollarla ulaşabilme
*İstenilen zamanda, kişilerle iletişimi kesebilme
*Günlük stresten kaçma yolu olarak görülmesi internet bağımlılığının nedenleri olarak sayılabilir.
Bu durumu sorun olarak görüyorsak eğer, çözüme ulaştırabilmek için de bazı çözüm yolları bulmak gerekmektedir. Uzmanlar internet kullanımı ile ilgili olarak, yaş gruplarına ve kullanım amacına uygun olacak şekilde; okul öncesi yaş grubu için günlük 30 dk, ilköğretimin ilk dört yılında günlük 45 dk, ortaokul döneminde günlük 1 saat, lise çağında ise günlük en fazla 2 saat olarak belirlemişlerdir. Bu öneri dikkate alınması gereken bir durumdur. İnternet kullanım süresini dengelemenin yanında, çözüm yollarını dile getirecek olursak;
*Çocuklarımızı akran grupları ile bir araya getirerek sosyalleşmelerini sağlayabiliriz
*Çocuklarımızı ilgi ve yetenekleri doğrultusunda farklı aktivitelere yönlendirebiliriz
*Bilgisayar kullanırken odalarına kapanmalarına engel olabilmek için bilgisayarı, aile bireylerinin ortak kullanım alanı olan, evin salon bölümünde bulundurabiliriz
*Sanal ortamdaki arkadaşlıklarını kontrol etmeli ve tanımalıyız
*Bilgisayarımızda güvenli internet uygulamalarının olmasına dikkat etmeliyiz
*Akıllı telefon, tablet veya bilgisayar ile çocuğu susturma veya teselli etme yollarından kaçınmalıyız
*Çocukların kontrolsüz ve uzun süreli internet kullanımına izin verilmemeliyiz
*Yemek ve çay saatlerinde aileye katılmasını sağlamalıyız
*İnternet, televizyon ve teknolojik alet merkezli ev düzeninden kaçınılmalıyız
*İnterneti veya oyunları tamamen yasaklamak çözüm değildir. Çocuğumuz ile anlaşarak, bilgisayar, telefon veya tableti ile geçirdiği süreyi yavaş yavaş azaltmalıyız
*Tüm yolları denedik fakat bu konuda olumlu bir yol kat edemediysek eğer mutlaka bir uzmanla diyaloga geçmeliyiz.
Umutlarımızın yaşaması, hoşgörünün bizleri kucaklaması, devletimizin ve milletimizin baki kalması, yokluk ve kıtlığın ülkemizden uzak kalması için çocuklarımızı doğru tanımalı ve onlarla ilgili doğru kararlar almalıyız. Doğru verilen her karar, güçlü geleceğin temellerini oluşturacaktır.
Tülay GAZALCI
EĞİTİMCİ YAZA
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.