Halep Neden Önemli?

Halep Neden Önemli?

Millî Düşünce Merkezi'nin genç yazarlarından Alp Emeç'in Halep başta olmak üzere Suriye coğrafyasında yaşananlara dair değerlendirmesi..."Ya Halep’le anlaşacağız ya da “Küçük Suriye'ye" alışacağız."

A+A-

Suriye’nin durumu, belki de son yıllarımızın en çok konuşulan iç ve dış siyasi meselelerinden biri olarak güncelliğini korumaya devam ediyor. İmparatorluğun yerini cumhuriyete bırakmasıyla birlikte idari anlamda Türklerden ayrılan Suriye’de, zaman zaman şiddetli iktidar kavgaları ve kırılma anları yaşandı. 1970’lerin başında Hafız Esad’ın askerî darbesiyle birlikte yeni bir döneme girdi ve Türk kamuoyu hâlâ iktidarını korumaya devam eden Esad ailesinin yönetimi altında olan Suriye’de neler yaşandığını gözlemlemeye çalıştı. Bu süreçte Suriye halkını oluşturan çeşitli etnik gruplar, dinler ve mezhepler arasında ciddi çatışmalar baş gösterdi. Bizimle olan ilişkilerinin oldukça çalkantılı olduğunu söyleyebileceğimiz Suriye ile zaman zaman sürtüştük. Bu sürtüşme, 2000’li yıllarda yerini normalleşme adımlarına bıraksa da 2011 yılında Suriye’de iç savaşın çıkması, savaştan önce inşa edilmek istenen tüm paradigmaları yerle bir edip yeni bir sayfanın açılmasına yol açtı. Bu hikâyenin en önemli aktörlerinden birisi de hiç şüphesiz hem geçmişi hem de mevcut durumu sebebiyle coğrafyanın “gözbebeği” olarak görülen Halep.

Halep, yaklaşık dört asır boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğu’daki stratejik vilayetlerinden birisiydi. Öyle ki Halep, imparatorluğun en büyük üretim ve ihracat merkezlerinden birisi olarak Osmanlı ekonomisi için ciddi önem arz ediyordu ve demografik manada çok kültürlü bir yapıya sahipti. Ticari açıdan zengin bir vilayet olması dolayısıyla Batılı tüccarlar tarafından da sık sık ziyaret edilen bir bölgeydi. Bu bağlamda Halep’in hem Türk tarihi hem de Ortadoğu tarihi açısından oldukça önemli olduğunu ifade edebiliriz.
Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla birlikte milyonlarca Suriyeli sığınmacı, güvenlik endişelerinden ötürü evlerini terk edip farklı ülkelere göç etmeye çalıştı. Türkiye, Suriye’ye doğrudan komşu bir ülke olması, Avrupa’ya kara sınırının bulunması ve çevre ülkelere nazaran daha stabil ve güvenli bir ülke profili çizmesinden ötürü bu göç akımından en ciddi şekilde etkilenen ülke oldu. Halep’teki son gelişmeleri hesaba kattığımızda, elimizde ilginç bir istatistiğin olduğunu görüyoruz. 2017’de İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde göç ve sığınmacı politikaları üzerine çalışan Prof. Dr. Ayhan Kaya’nın öncülüğünde hazırlanan bir çalışma, bize Halep’e dair önemli veriler sunuyor. İstanbul özelinde yapılan çalışmada; İstanbul’un altı ilçesi olan Fatih, Küçükçekmece, Bağcılar, Sultanbeyli ve Ümraniye’de yaşayan Suriyeli sığınmacıların %80’inden fazlası Halep’ten geliyor. Önemli bir kısmının geliş şekli ise sınır şehirleri olan Kilis, Gaziantep ve Hatay üzerinden sınırı geçip akrabalar ya da kurulan bağlantılar vesilesiyle kara yoluyla doğruca İstanbul’a varmak. Çalışmada görüşülen Suriyeli sığınmacıların önemli bir kısmının Halep’i terk ediş sebepleri arasında savaş durumu, güvenlik kaygısı ve işsizlik önde geliyor. Halep’ten Türkiye’ye gelen sığınmacılar ekseriyetle Sünni Arap ve Türkmenlerden oluşuyor, bu nedenle geçmişte Suriye yönetimi tarafından mezhepsel ayrımcılığa maruz kaldıklarını ve iç savaş durumunun bu ayrımcılığı ciddi oranda artırdığını ifade ediyorlar. Ayrıca 2000’lerin ortasında başlayan kuraklığın Halep’i çok ciddi şekilde etkilediğini ve bu nedenle genç işsizliğin savaştan önce bile önemli bir sorun olduğunu söylüyorlar.

 

Geri Dönmek İstiyorlar Mı?

Çalışmaya göre, İstanbul’da yaşayan Halepli sığınmacıların Suriye’ye geri dönmeye dair fikirleri farklılık gösteriyor. Çalışmaya dahil olan sığınmacıların yaklaşık %20’si, Halep’te savaş bitse ve Suriye’deki hayat şartları normalleşmeye başlasa bile geri dönüş fikrine sıcak bakmıyor. Genellikle aile üyelerini savaşta kaybedenler, İstanbul’da düzenli bir yaşam kurduğuna inananlar, savaşın/terörün her an tekrar başlayabileceğini düşünenler ve Halep’in yeniden inşasının çok uzun süreceğine inananlar geri dönmek istemiyor. Diğer taraftan bakıldığında, çalışmada net bir veri sunulmasa da İstanbul’da yaşayan sığınmacıların önemli bir kısmı Halep’teki şartlara bağlı olarak geri dönme hususunda istekli. Özellikle savaşın bitmesi ve güvenlik endişelerinin bitmesi durumunda geri dönüşe yönelik istekler artıyor. Halep’e dönme isteği, özellikle ailesinin önemli bir kısmını orada bırakan ya da Halep’te mal varlığı olduğunu söyleyen sığınmacılar arasında çok daha yaygın. Ayriyeten, sığınmacılar arasında kararsızlık yaşayıp hayatlarını nerede idame ettirmelerinin doğru olacağına karar veremeyenler de var. Bu kararsızlık, genellikle İstanbul’da daimî kalmak ile Halep’e geri dönme ikileminden ötürü yaşanıyor. Çalışmadaki ilginç verilerden birisi de Halepli sığınmacıların Avrupa’ya gitmeye dair ne düşündükleri. İstanbul’da yaşayan sığınmacıların sadece %2’sine yakını Avrupa’ya gitmenin iyi bir fikir olduğuna inanıyor, Avrupa’da yaşayacakları entegrasyon sorunundan ötürü İstanbul’da yaşamanın daha iyi bir fikir olduğunu düşünenlerin sayısı oldukça yüksek.

 

Veriler Bize Neyi Gösteriyor?

 

Suriye, zaman zaman çatışmalar dursa dahi türlü belirsizliğin olduğu ve savaşın ne zaman biteceğinin muğlak gözüktüğü bir denklemin içerisinde yer alıyor. Bu durum da bize, Suriye ve özellikle Halep’teki yaşam siyasi ve ekonomik anlamda daha stabil bir duruma gelmediği müddetçe İstanbul’da yaşayan Halepli sığınmacıların gönüllü olarak gitmeye karar vermelerinin zor olacağını gösteriyor. Kamuoyu tarafından sıkça dile getirilen ve sığınmacıların esas hedefinin Avrupa olduğuna dair argüman da Avrupa’ya gidişin zorluğu ve sığınmacıların entegrasyon sorunu yaşamalarından korktukları için işlevini çoğunlukla yitiriyor. Çoğu sığınmacıya göre İstanbul, birçok yönden Halep’e nazaran daha yaşanılabilir ve güvenli bir şehir. Özellikle şehrin kozmopolit bir yapıda olduğunu hissetmelerinden ve dinî bakımdan İstanbul’un sosyal dinamiklerine uyum sağlayabileceklerini düşündüklerinden ötürü bu şehri benimsediklerini ifade ediyorlar. Sığınmacılara göre İstanbul’un belli başlı olumsuzlukları da var, özellikle ucuz işgücü olarak kullanılmaları, kimisinin Türkçe bilmemesi ve sağlık hizmetlerine yeteri kadar erişemediklerini düşünmeleri bu olumsuzluklardan birkaçı. Hükümetin uygulamaya devam ettiği açık kapı politikası ve hükümet kanadından sığınmacıların entegrasyonuna dair söylemler Suriyeliler üzerinde olumlu bir intiba bırakmış. Bu bağlamda sığınmacıların önemli bir kısmının hükümetin göç politikalarını desteklediği ifade edilebilir.

Misafir Evine Nasıl Uğurlanacak Ya Da Uğurlanacak Mı?

Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği, bundan iki sene önce Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacılar üzerinde bir çalışma yapmış ve ilginç veriler elde etmişti. Araştırmaya göre 2017’de, Suriyeli sığınmacıların sadece %17’si Suriye’ye geri dönmek istemediğini söylemişti. 2020’de bu oran %78’e kadar yükseldi ve çoğu sığınmacı kendilerini yavaş yavaş Türkiye’ye entegre etmeye başladıklarını ifade etti. Yine aynı şekilde sığınmacılara, Esad yönetiminin devrilmesi durumunda evlerine geri dönme fikrine nasıl baktıkları soruldu. 2017’de Suriyelilerin %60’ı “Esad’ın olmadığı bir Suriye’ye dönerim” derken 2020’de bu sayı %16’ya kadar düştü. Bu verilerden anlaşılıyor ki sığınmacılar, devletin doğrudan teşviki ve politikası olmadığı müddetçe Türkiye dışında bir yerde yaşamayı tercih etmiyorlar. Kendilerini gitgide daha fazla buraya ait hissetmeye başlıyorlar ve özellikle “vatandaşlık bağıyla bağlanmanın” kendileri açısından büyük bir avantaj olduğunu dile getiriyorlar. BM’nin çalışmasında da Suriyelilerin artık gönüllü geri dönüş gibi ajandalarının olmadığı da sıklıkla vurgulanıyor. Suriye Türkmen Meclisi’nin eski başkanlarından Samir Hafez, iki sene önce Saygı Öztürk ile yaptığı bir röportajda başta Halep olmak üzere Suriye şehirlerinin durumundan bahsetmiş ve bu şehirler kalkındırılmadığı müddetçe gönüllü geri dönüşe pek yanaşılmayacağını ifade etmişti. Bu bağlamda, özellikle Türk kamuoyunun Suriye’deki siyasi ve ekonomik stabilizasyonun bir an önce sağlanıp şehirlerin kalkındırılmasına dair uluslararası kamuoyuna çağrı yapması elzem gibi duruyor.

Halep, yazının başında da belirttiğim üzere birçok kilitli kapının anahtarını elinde bulunduran yegâne şehir. Öyle ki, ülkemizde ikamet eden sığınmacıların çok önemli bir kısmı Halepli ve onların geri dönüp dönmeyeceği en çok da Halep’teki siyasi dinamiklere bağlı. Bizi ileride bu meseleye dair epey bir tartışma bekliyor gibi duruyor fakat esas olan, Türk milletinin güvenlik kaygılarının ve sığınmacıların ucuz işgücü olarak kullanılmasının önüne geçebilecek çok güçlü bir yol haritasına ihtiyaç duyuyor olmamız. Ya Halep’le anlaşacağız ya da “Küçük Suriye’ye” alışacağız.

Alp Emeç / Milli Düşünce Merkezi

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.