Bıçaklama...

Bıçaklama...

Gecenin karanlığında kaybolmak istercesine yürüyordum, saat çok geç olmasa da yine de dokuza geliyordu.

A+A-

Ellerim cebimde gezerken omuza değen buz gibi bir elle aslında canımın cebimde gezdiğini düşündüm…

Buz gibi elleri, körelmiş yüreği ile kolumdan tutup elindeki ucu parlayan bıçağı bir anda karnıma doğru vurdu öyle bir acıydı ki buz gibi olan yüreğim o yara ile bir den ısınmaya başlamıştı. Bıçağı çıkardığı gibi koşmaya başlayan kişi kimdi bilmiyorum ama ben kimsesizdim…  Ellerimle yaranın üzerine koyduğumda kanlar parmaklarımın arasından süzülüp gidiyordu hissediyordum yavaş – yavaş ölecektim çünkü öldürmeye niyetlenmişti. Dizlerimin üzerine çöküp etrafıma göz gezdirdim, gözlerim hafiften küçülmeye başlamıştı. Olduğum yere uzanıp çaresiz ruhumun bedenimden çıkmasını bekliyordum…

Hiç tanımadığım bir adam geldi, sağ eli ile başımı kaldırıp ‘beni duyuyor musun?’ dedi, evet anlamında gözlerimi kapatıp açtım uyutmamaya çalışıyordu ama gücüm kademe- kademe gidiyor kendimi kaybediyordum. Adam telefonunu çıkarıp hemen sağlık ekiplerine yeri ve durumu belirtti sonra tekrardan bana dönüp ‘telefonun nerede?’ diye sordu elimi cebime götürmek istedim adam anlamış olacak ki bir çırpıda telefonumu aldı ve ‘kimi arayayım?’ diye sordu, ‘kimseye’ dedim ‘kimseye’  adam ‘kimsen yok mu haber verebileceğimiz’ dedi  ‘yok, kimsesizim’ ben… İlk önce hiç tanımadığım birinden hunharca bıçak yiyip sonra yine onca insanın içinden sadece bir kişinin geldiği nefes almaya çalışan, çaresiz, kimsesiz biri… Ambulans gelmişti ilk müdahale yapıldıktan sonra hemen hastaneye doğru yol alınmıştı gerisi malum ya nefes canda duracak ya da o nefes candan çıkacak ve kayıtlara bir bıçaklama olayı olarak geçecekti…

Evet, maalesef artık yaralı bir insana yaklaşmaya cesaret edemeyecek kadar kendimizden geçtik. Bu olayı yazma gereği duydum çünkü dün akşam parkta oturur iken kendini bilmez birkaç genç hararetli- hararetli dolaşan güvenlik güçlerine “ ağabey ben bıçakladım çakı cebimde kafasına- kafasına vurdum “ diyordu bonzai içtiğini itiraf eden genç benim ‘ciddi misin sen’ soruma bile büyük bir cesaret ile “ evet, evet” diyordu, gururlanırcasına…

Ne olduk, ne olacağımız bile belli değil yolda yürüyen binlerce insan binlerce karakter kimin ne olduğu ya da nasıl bu halde olduğu belli değil. İnsanlığımızı öylesine kaybettik ki artık yerde yatan biri için ya da kimsesiz birinin hunharca öldürülmesine seyirci kalacak kadar artık birçok şeyi kaybettik. Geceleri deseniz artık dışarı çıkmak mümkün değilmiş gibi. Yolda yürürken arkamdan gelen insandan çekinip hemen elimi belime attığım ya da hemen savunmaya geçmek için hazırlık yaptığım durumlara geldik. Eskiden “sen ok gibi dur, doğru seni bulur” derlerdi şimdi o da yok, kalmadı. Eğri öylesine bir eğri ki artık onu doğrultmak mümkün değilmiş gibi…

Son satırlarımı yazarken dilerim ki Güneş dünyayı nasıl aydınlatıyor ise vicdanımızda yolumuzu öyle aydınlatsın huzurla, insanlıkla kalmak umudu ile saygılar

Ismahan Çeribaşı

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.