8 Mart mı Dediniz ?
8 Mart mı Dediniz ?
8 MART MI DEDİNİZ?
8 Mart Dünya Kadınlar Günü...
Ben bu tür günlere "Çakma günler" bakan gruptanım. Hele olayı Türk Kadını açısından incelediğimizde başta günümüz Türk Kadınları olmak üzere Dünya Kadınlarının ecdadımızdan öğrenecekleri çok şeyin olduğunu düşünenlerdenim. Aşağıda vereceğim örnekleri başka milletlerin tarihinde görmeniz mümkün mü? Mesele galiba bizim dünümüzü, kültürümüzü doğru-dürüst bilmememizde.
Mazisi şanlı destanlarla dolu Türk Kadınının başka milletlerden değil kendi ecdadından öğrenecekleri mevcut. Başardığımız gün kadınlarımızla ilgili vicdanlarımızı kanatan üçüncü Sayfa haberlerini okumaktan da kurtulacağımızı düşünüyorum... İlk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan Kitabesinde Kağan: “Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerim...” hitabıyla söze başlar ki bu bile kadına verilen değeri göstermeye yeter de artar bile. Eski Türk Devletlerinde Hakanın buyrukları yalnız “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa kabul görmezdi.
Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu. Tören ve şölenlerde kadın, hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi. Mete Han gibi Büyük Hun Devletinin en güçlü hakanı adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Hatun’un imzalaması buna en güzel örnektir. Oğuz Kağan Destanında tecavüz suçu işleyenlerin öldürüldüğü ya da gözlerine mil çekildiği anlatılır. Kadını gökyüzünün en yükseğine, yedinci katına yerleştiren bir inanca sahip Türk toplumunun belki de İslamiyet’i bu kadar kolay kabul etmesinin sebeplerinden birisi de bu engin kültürüdür. Çünkü İslam Dini de kadına büyük önem vermiş, en değerli hediyesi olan cenneti anaların ayakları altına sermiştir. Oysa aynı dönemde dünyanın başka yerindeki kadınlar çok kötü şartlarda yaşıyorlardı. Araplar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyorlar, eşleriyle bir arada oturmuyor, yiyip içmiyorlardı. Kadının miras hakkı yoktu. İngiltere’de XI. asra kadar kocalar karılarını satma hakkına sahipti. Yine İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayıldığı için İncil’e el süremiyordu. Kadınlar İncil’i okuma hakkına ancak Hanry devrinde (1509-1547) sahip olabilmişlerdir. 1843’de Tıbbiye mektebinde ebelik eğitimi almaya başlayan Türk Kadınının sahip olduğu hakları Avrupalı kadınlar rüyalarında görse inanamazlardı. 1913’de devlet memuru, 1914’te tüccarlık hakkını kazanan Türk Kadını Cumhuriyet ile birlikte dünyanın en saygın kadını haline geldi desek zannederim abartmış olmayız. 3 Mart 1924’te erkeklerle eşit öğrenim hakkına sahip oldu. 1930’da çıkan belediye yasası ile Türk Kadını belediyelerde seçme ve seçilme hakkını, 1934 yılında ise milletvekili seçilme hakkını kazandı. 1934 yılında TBMM’nde 17 olan kadın milletvekili sayısı 1935’teki ara seçimlerle 18’e çıktı. Takvimler 1950 yılını gösterdiğinde Mersin ilimiz kendisine ilk kadın belediye başkanını, Müfide İlhan’ı seçmişti… Örnekleri çoğaltabiliriz. Aynı dönemlerde diğer toplumları incelediğimizde adeta kadının adı bile yoktur. Şu meşhur örnek ülkemiz İsviçreli kadınların ülke çapında bir seçim hakkını 2 Şubat 1971 tarihinde elde ettiğini, Lichtensteinlı kadınların 1984 yılında, Kuveytli kadınlarınsa 2005 yılında ancak bu hakka sahip olduğunu düşünürsek aradaki fark ortaya çıkmaktadır.
Bizim 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe değil kadına 12 ay, 365 gün hak ettiği saygıyı göstermeye ihtiyacımız var. Bunun için hiçbir ülkeye ya da birliğe ihtiyacımız yok. Çünkü kaynak biziz. Onlar bizi örnek alsın… Ahmet AYKOL
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.