24 Nisan ve Ermeni Yalanları! İşin Aslı Ne?
Ermeni Tehciri’nin üzerinden tam 105 yıl geçti. Bu tarih, asılsız Ermeni iddiaları içinde bir milat niteliği taşımakta.
Ermeni çetelerinin Doğu Anadolu’daki Türk ve Müslüman halka yönelik gerçekleştirdiği terör ve katliamların tırmanışa geçtiği bir dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nda dönemin Sadrazamı Talat Paşa ve arkadaşları tarafından fikri ortaya atılarak uygulanan Ermeni Tehciri’nin üzerinden tam 105 yıl geçti. Bu tarih, asılsız Ermeni iddiaları içinde bir milat niteliği taşımakta.
Ermenilerin her yıl “katliamın yıl dönümü” diyerek andığı bu tehcir ve göç kararı, yapılan tüm önlemler sonuç vermeyince alınmak zorunda bırakılmıştı. Ayrıca, 24 Nisan tarihine mâl edilen “Tehcir Kanunu” aslında 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkarılmıştı.
Bugün asılsız iddialar ve ithamlar yükselmeye devam ediyor. Ermenistan tarafı, Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin 1915 olaylarını araştırmak için kurmak istediği ortak tarih komisyonu konusuna bir türlü yanaşmadı. 2009 yılında imzalanan fakat hayata geçirilemeyen protokoller, Karabağ sorununun çözümü, siyasi ve ekonomik normalleşme ve Güney Kafkasya’da barış ve istikrarın tesisi için atılmış tarihi sayılacak bu adımlar, Ermenistan tarafından ve soykırım lobisinin baskısıyla karşılıksız bırakıldı.
Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Meşkure Yılmaz, Kırım Haber Ajansı (QHA) için “Ermeni Meselesi”ni ve 24 Nisan tarihinin dünü ve bugününü “24 Nisan Neyin Tarihi?” başlığıyla kaleme aldı.
‘Doğu Anadolu Ermenilerin Anayurdudur. Türkler, Selçuklular ve Osmanlılar ile başlayarak, Ermeni topraklarını Ermenilerden zorla almışlardır. Türkler tarih boyunca her zaman Ermenilere baskı ve zulüm yapmışlardır. Türkler Ermenileri 1890’lardan itibaren katletmeye girişmişlerdir. Türkler Ermenileri 1915’de planlı ve sistemli bir soykırıma tabi tutmuşlardır. Soykırımda 1,5 milyon Ermeni hayatını kaybetmiştir. Sevr Anlaşması hala geçerlidir. Türkler bugün de Türkiye’deki Ermenileri baskı altında tutmaktadırlar’.[1] Bunlar tabi ki Ermeni yalanlarıdır. Aynen 24 Nisan 1915’i sözde soykırım iddialarının yıldönümü olarak kabul ettikleri gibi. 24 Nisan 1915 neyin tarihidir? Bu tarihe kadar gelişen olaylar nelerdir? Önce buna bir göz atmamız gerekir.
19. yüzyılın ikinci yarısında bir ‘Ermeni Meselesinden’ söz edilmeye başlandığını görüyoruz. 1839’daki Gülhane Hattı Hümayunu’ndan sonra Ermeni cemaatinde canlı bir ıslahat hareketi görüldü. Ermenice gazeteler çıkarıldı.
ERMENİ MESELESİ’NİN BAŞLANGIÇ NOKTALARI
‘Ermeni Meselesi’ için bir başlangıç noktası aramak gerekirse, bunu 1856 Islahat Fermanı ya da 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi ve bunu izleyen Ayastefanos ve Berlin Konferansı’nda bulmak mümkündür.
‘ÇARLIK RUSYASI, OSMANLI TOPRAKLARINI GELİŞME ALANI OLARAK GÖRDÜ’
1820’lerden itibaren Çarlık Rusyası güçlenmiştir. Osmanlı topraklarını da bir tür doğal gelişme alanı olarak görmüştür. Rusya aynı zamanda Osmanlı Devleti içinde yaşayan Hristiyanların hamisi de olmak istemiştir. Osmanlı Hristiyanlarının hamiliğine niyetlenen yalnız Rusya değildir. İngiltere ve Fransa’da Osmanlı Ermenilerini Protestanlık ve Katolikliğe kazanmak amacındadır. Bu amaçla 1830’da İstanbul’da Ermeni Katolik Kilisesi, 1847’de de Protestan Kilisesi kurulmuştur. Ancak ne bu gelişmeler olup biterken ne de 1856’da Islahat Fermanı ilan edilirken bir ‘Ermeni Meselesi’ söz konusu değildir.
Toplumsal düzenin Batı modelinde yeniden örgütlenmesi anlamına gelen Islahat Fermanı Müslümanlarla Gayrimüslimleri aynı statüye getiriyor ve Gayrimüslimlere tanınmış bulunan ayrıcalık ve ruhani muafiyetlere de bu nedenle son veriliyordu. Bu nedenle Ermeniler yeni bir nizamname hazırladılar ve 1863’de Babıâli bunu onayladı. Bu nizamname ile Ermeniler genel meclis tarafından seçilen ve din işleri yanında eğitim, sağlık, evkaf, vergi ve kısmen adalet işlerinin daimi komisyonlarca yürütülmesini sağlayan Teşkilat Kanunu’na kavuştular.
BATILI ÜLKELERİN ERMENİLERLE İLGİLENMELERİ KENDİ ÇIKARLARI İÇİNDİ
Rusya, İngiltere ve Fransa’nın Ermenilerle ilgilenmeleri onlara duydukları sempatiden değil, kendi çıkarlarındandır. 1830’da Osmanlı Devleti ile imzaladığı ticaret anlaşmasıyla ABD’de Ermenilerle yakın işbirliği içine girmiştir. Türkiye’ye ilk gelen Amerikalılar tacirler ve misyonerlerdir. Amerikalı misyonerler özellikle Ermenilerin yaşadıkları yerlerde yoğun çalışmalar gerçekleştirmişlerdir. 1830 yılındaki bu anlaşma, Amerikan tüccarlarına Türkiye pazarını açarken aynı zamanda Türkiye Ermeni’sine de Amerika ufkunu açıyordu. Amerikalılara simsarlık yapan Ermeniler zamanla onlarla ortak oldular ve yavaş yavaş Amerikan vatandaşlığına geçtiler. Amerika’ya halı, kilim götüren Ermeni tüccarı, aynı zamanda Ermeni propagandası ve Türk düşmanlığını da götürdü.
‘TÜRKİYE’DE EYLEM YAPTILAR, AMERİKA’DA KORUNDULAR’
1890’lardan itibaren Anadolu’da eylemlere başlayan Ermeni komitecilerine Amerikan vatandaşlığı verildi. Yani Türkiye de eylem yaptılar ama Amerika’da korundular. Görüldüğü gibi Türkiye ve Türkler aleyhinde olumsuz iddiaların ilk tohumlarını Gregoryen Ermenilerini din değiştirmeye zorlamak için Türkiye’ye gelmiş misyonerler atmıştır. İzledikleri politikanın temel taşlarından biri ise Osmanlı Devleti’ndeki Hristiyan unsurları ve özellikle Ermenileri Osmanlılara karşı kullanmak olmuştur. Ermenilere, gerçekleşmeyeceği kendilerince de bilinmesine rağmen Doğu Anadolu’da hayali bir Ermenistan vaat edilmiştir.
‘RUSLAR ERMENİLERİ KIŞKIRTMIŞLARDIR’
Ermenilerin Osmanlıdan ilk ayrılma belirtisi 1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde görülmüştür. İstanbul Ermeni patriği Nerses, Rus yetkililerle görüşmeler yaparak kendilerine Doğu Anadolu’da özerk bir yapı talep etmiştir. Doğu Anadolu’da Ayastefanos’un yürürlüğe girmemesi ve batı Anadolu’da da üstünlüğü Yunanlar aracılığıyla İngilizlere kaptıran Ruslar Ermenileri kışkırtmışlardır. Rus Ermenilerine de Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurmuştur. Bunlardan en önemlileri Cenevre’de kurulan Hınçak ve Tiflis’te kurulan Taşnak’tır. Bu komiteler aracılığıyla seslerini dünyaya duyurmak amacıyla Anadolu’da isyanlar çıkarmışlardır.
İlk isyan 1890’da çıkardıkları Erzurum isyanıdır. 1909’a kadar çok sayıda isyan çıkaran Ermeniler 1905’de padişah II. Abdülhamit’e suikast düzenlemişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’na katılması, Ermenileri destekleyen batılı devletlerle Rusya’yı yeni bir politika uygulamaya itti. Ermenilerle gizli görüşmeler yapıldı ve silahlandırıldılar.
‘TALAT VE ENVER PAŞA ERMENİ ÇETELERİ UYARDI’
Talat ve Enver Paşa, hemen 1. Dünya Savaşı başlar başlamaz, Ermenilerin düşman tarafını tutmaları, bilhassa Osmanlı ordusuna karşı düşmanca girişimlerde bulunmaları halinde, şiddetli karşı önlem alınacağı konusunda kesinlikle uyardı. Buna rağmen Ermeniler, Müslüman halka saldırılarda bulundular. Ermeni çeteleri Osmanlı ordusunun gerisine, ikmal kuvvetlerine, postalara ve bağımsız birliklere hücum ettiler.1915 Nisanında da Van isyanı patlak verdi.
Hükumet, Ermeni ayaklanmalarına son verilmesi için daha önce Ermeni patriğine, Ermeni milletvekillerine ve Ermeni reislerine nasihatte bulunmuş; eylemlerin devam etmesi halinde şiddetli önlemler alacağını belirtmiştir. Bu ikazdan sonuç alınamaması üzerine de 24 Nisan 1915’de İçişleri Bakanlığı, Ermeni Komite Merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve Komite elebaşlarının tutuklanmasını bir genelge ile bildirdi.
ERMENİLERİN HER YIL 24 NİSAN’DA KATLİAM DİYE ORTAYA ÇIKTIĞI TARİHİN ASLI NEDİR?
26 Nisan’da da aynı mealde bir emir Başkomutanlıkça bütün birliklere duyuruldu. İçişleri Bakanlığı ve Başkomutan vekilliğinin bu genelgeleri üzerine İstanbul’da 235 kişi tutuklandı. Ermenilerin her yıl ‘katliam yıldönümü’ diye andıkları 24 Nisan bu genelgenin yayınlandığı gündür. Hâlbuki yine Ermeni iddialarına göre ölümler göç sırasında olmuştur. Bu göç yani ‘Tehcir Kanunu’ ise 27 Mayıs 1915’de alınan bütün önlemler sonuç vermeyip Ermenilerin, Türk halkı üzerinde yaptıkları terör ve katliam daha büyük boyutlara ulaşınca Başkomutanlığın, İçişleri Bakanlığına, İçişleri Bakanlığının da Başbakanlığa göç önerisi üzerine çıkarılmıştır.
Yani kendi iddialarıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da çelişmektedirler. 10 Haziran 1915 tarihinde Hükumet 34 maddelik bir yönetmelik daha çıkartarak, savaşta ve olağanüstü durum nedeniyle göç ettirilen Ermenilerin iskân, iaşe ve diğer konularını belirlemiş ve yine göç ettirilenlerin mal, emlak ve arazilerinin yönetimleri için yapılacak işlemleri tespit edip onları güvence altına almıştır.
Buna rağmen bütün bunlar görmezden gelinmekte Ermeni iddialarının peşinden gidilmektedir. Bu iddiaları desteklemek amacıyla da birçok ülkenin parlamentosu 24 Nisanı Ermeni soykırımı olarak tanımıştır ve tanımaya da devam etmektedir.
TÜRKİYE NE YAPTI?
1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı tanıyan ilk devletlerden biri de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Ancak Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmesi ve 1915 yılında Osmanlı Devleti tarafından gerçekleştirilen ‘Ermeni tehcirini’ soykırım sayıp kabul etmesini talep etmekte ve Doğu Anadolu Bölgesini de ‘Batı Ermenistan’ olarak kabul etmektedir. Bu nedenle Türkiye 1993 yılında Ermenistan ile olan sınır kapılarını insan ve mal trafiğine kapattı. Bütün bunlara rağmen çok güç koşullar altında bulunan Ermenistan’a gıda yardımında bulundu ve elektrik enerjisi verdi. Türkiye, ayrıca başka ülkelerin insani yardımlarının ulaştırılması için kendi topraklarının kullanılmasına karşı çıkmadı. Ermenistan’ın Karadeniz Ekonomik İşbirliği’ne kurucu üye olarak girmesine karşı çıkmak yerine destek verdi. Erivan’dan İstanbul’a ve Trabzon’a uçak seferi düzenlenmesine izin verdi. Halen Gürcistan ve İran üzerinden dolaylı şekilde ticaret devam etmektedir.
‘ERMENİ MESELESİNİ BUGÜN KÖRÜKLEYENLER EMPERYALİSTLERDİR’
Ermenistan parlamentosu 19-20 Aralık 2007’de yaptığı Türkiye özel oturumu ile iddialarını sürdürse de Türkiye geçmişte yaşananları tarihçilere bırakmıştır. Türkiye’de ve Türklerde, geçmişte yaşanan bütün acılara rağmen Ermenistan’a ve Ermenilere karşı bir kin mevcut değildir. Diaspora Ermenilerinin bir kısmında ve Ermenistan’da bazı çevrelerde hâlâ mevcut olduğu gözlenen bu hissi körükleyenlerin de Ermenilerin kendileri olmadığı, bunun gerçek sahiplerinin Türkiye üzerinde öteden beri oyunlar oynayan emperyalist ülkeler olduğu açıktır. Türkiye 80 milyon nüfusuyla ve bölgedeki birçok ülkeden birçok bakımdan üstünlüğüyle bölgedeki dengeleri etkileyecek konumdadır. Türkiye-Ermenistan sınırı meselesi Kopenhag kriteri olan ‘iyi komşuluk ilişkileri’ olarak karşımıza çıkacak ve muhtemelen Kıbrıs konusunda olduğu gibi bu konuda da sıkıştırılacağız.
ABD’NİN MEVCUT TABİRİ HOLOKOST GİBİ ÖZEL BİR İFADEYE DÖNÜŞEBİLİR Mİ?
Birçok ülkenin sözde ‘Ermeni soykırımını’ parlamentolarında kabul etmesinden sonra ABD Kongresi’nin üst kanadı olan Senato, Ermeni Soykırımı’nı tanıyan yasa tasarısını Aralık 2019’da onayladı. Henüz parlamentonun diğer kanadından geçip ABD Başkanı’na sunulmadı. Ancak ne olursa olsun her 24 Nisan’da gözler ABD başkanının yapacağı açıklamaya çevrilmektedir. Soykırım demedi ‘Meds Yeghern’ yani büyük felaket dedi diye avunuyoruz. Aslında bu terim ilerleyen süreçte ‘holokost’ gibi özel bir tabire dönüşebilir. Bu nedenle bunun kullanılmasının da sakıncaları vardır. Sürekli kim ne diyecek diye beklemek yerine işi tarihçilere bırakıp olaylar ortaya çıkarılmalı ve konu siyasetçilere değil tarihçilere bırakılmalıdır.
Bütün bu nedenlerle geçmişte Ermenistan’ın sınırlarını çizenin Wilson olduğunu, bugün de bölgeye ilişkin proje ve haritalar yapan ülkelerin aynı ülkeler olduğunu unutmadan bölgedeki gücümüze yakışır hak ve menfaatlerimizi asla ezdirmeyecek yeni açılımlar geliştirmeliyiz.
Kaynak: Ayyıldız Huri KAPTAN / QHA Ankara
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.